Murat Yankı’nın katkılarıyla yazılmıştır.

Ankara’nın Bağları: Bir Müzik Eserinden Fazlası

Bilinen anlamda uygarlık, bir yere yerleşmekle başlamaz; çünkü yerleşmek yalnızca bir topluluğun oluşmasını sağlar. Tarımla uğraşan bir toplumun uygarlık düzeyi, ürettiği ürünle belirlenir. Buğday yetiştiren bir toplum göçebe olabilir, ancak asma yetiştiren bir toplum yerleşik hale gelmiştir. Bu sebeple, asma kültürü uygarlıkla eşdeğer kabul edilir.

Ankara, Cumhuriyet ile özdeşleşmiş bir şehirdir ve Cumhuriyet, aslında bir uygarlık projesidir. Bu projenin, bağ isimleriyle öne çıkan bir şehirde şekillenmiş olması tesadüf değildir. Ankara’nın ve tabii onun en önemli bağcılık alanı Kalecik’in bağları, Cumhuriyet’in merkezinde yer alır.

Ankara, Cumhuriyet ile özdeşleşmiş bir şehirdir ve Cumhuriyet, aslında bir uygarlık projesidir. Bu projenin, bağ isimleriyle öne çıkan bir şehirde şekillenmiş olması tesadüf değildir. Ankara’nın ve tabii onun en önemli bağcılık alanı Kalecik’in bağları, Cumhuriyet’in merkezinde yer alır.

Hatti ve Hitit Dönemlerinde Ankara ve Kalecik Bağları

Ankara’daki bağcılık kültürü çok eskilere dayanır. Şehir çevresindeki Eski Tunç Çağı’na ait kazılarda, MÖ 3. binyıla tarihlenen pek çok içki kabı bulunmuştur. Bu dönemde Ankara’da Hatti kültürü hakimdir ve bölge  üzüm üretim ve  ticaretinin önemli bir merkezidir. Özellikle Kalecik, Kızılırmak’ın kıyısında bulunması nedeniyle, üzüm ve tuz ticareti açısından zenginleşmiştir.

Hitit döneminde Kalecik bağcılığı büyük bir gelişme göstermiştir. Hititler, şarabı ilk kez ritüel içkisi olarak kullanmış ve şarap, bayramlarının vazgeçilmezi olmuştur. Kalecik bölgesi, bu şarap kültürüne cömert katkılarda bulunmuştur. Hititlerin bıraktığı en etkileyici eserlerden biri, İnandık Vazosu’dur. MÖ 16. yüzyıla ait olan bu vazo, Kalecik’in şarap üretimindeki yerini gözler önüne seren bir şaheserdir ve günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

Ankara ve Kalecik bağları, Hititler döneminde de bu kültürün merkezlerinden biri olmuş ve günümüze kadar bu mirası taşımıştır.

Ankara ve Kalecik bağları, Hititler döneminde de bu kültürün merkezlerinden biri olmuş ve günümüze kadar bu mirası taşımıştır.

İnandık Vazosu ve Hititler Sonrası Ankara ve Kalecik

Hitit Devleti MÖ 1200’lerde ortadan kalktığında, bölge yaklaşık 300 yıl sürecek bir durgunluk dönemine girer. Bu süreçte kentler küçülür ve köyleşir, kasabalaşır. Şarap kapları da küçülüp estetik anlamda değerini kaybeder, çünkü ticareti yapılacak bir pazar kalmamıştır. Halk, şarabı kendi tüketimi için üretmeye başlar.

MÖ 800’lere geldiğimizde ise, Ankara’nın batısında Frigler belirir. Frigler, Anadolu’da Sakarya ve Kızılırmak arasında bir uygarlık kurar. Kalecik, bu dönemde Friglerin kontrolü altına girer.

Frigler ve Galatlar

Frigler, şarap kültürüyle ilgili önemli izler bırakmıştır. Polatlı yakınlarındaki Gordion Tümülüsü’nde bulunan kaplardan, Friglerin tatlı şarap içtikleri anlaşılmaktadır. Kalecik’in o dönemde ürettiği şarapların da tatlı olduğu düşünülmektedir. Cumhuriyet döneminde üretilen Kalebağ şarabı, adeta Friglere bir göndermedir.

Friglerin ana tanrıçaları Kybele adına, daha sonra Sybellites (Sibel’in Şarabı) adında bir şarap da üretilmiştir. Yazılı kaynaklar, bu şarabın Kalecik ve çevresinde üretildiğini belirtir.

Galatlar ve Kalecik

Yüzyıllar sonra, MÖ 278’de, Galatlar olarak bilinen bir halk, Orta Avrupa’dan yola çıkarak Ankara, Yozgat ve Çankırı dolaylarına yerleşir. Galatlar, birçok Avrupa ulusunun atası kabul edilir ve bölgede 100 yıldan fazla bir süre varlık gösterirler. Galatların bu bölgeyi seçme nedeni, büyük olasılıkla madencilik, tuz, su ve şarap üretimindeki zenginliktir. Galatlar, burada kültürel olarak çok etkilenmişler ve Friglerden öğrendikleri birçok kültürel ögeyi Avrupa’ya taşımışlardır. Bunların en önemlilerinden biri, Frig Bonosu (Frig Şapkası) olmuştur ki, bu sembol daha sonra Fransız Devrimi’nin de simgesi haline gelmiştir.

Ankara’yı Angora Yapanlar: Roma İmparatorluğu Dönemi

Anadolu’nun MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu egemenliğine girmesiyle birlikte, o dönemde adı Ancyra olan Ankara ve Malos olarak bilinen Kalecik büyük önem kazandı. Bir kara imparatorluğu olan Roma, kendisinden önce burada medeniyet kuran Hattilerden kalan bilgiyi çok iyi değerlendirdi ve Ankara merkezli bir askeri ve ticari ağ kurdu. Özellikle Pontus Krallığı’na karşı Kalecik ve Çankırı üzerinden harekete geçti. Bu yol, aynı zamanda Roma’nın Karadeniz’e ulaşmasını ve buradaki kaynaklardan faydalanmasını sağladı. 

Kalecik, o dönemde ordu için bir konaklama üssüydü ve burada bolca şarap bulunuyordu. Ancak bir şarap vardı ki, belki de o dönemin en ünlülerinden biriydi. Büyük bilgin ve doğa tarihi ansiklopedisi yazarı Plinius, 37 ciltlik eserinin 14. kitabında Galatia bölgesinde üretilen bu Frig mirası şaraptan bahsederek, Sibelites adı verilen şarabın her zaman taze şarap tadında olduğunu söyler.

"Daha tatlı olan şaraplar her zaman daha az kokuludurlar; ne kadar narin yapılı iseler, o kadar çok kokuludurlar. Dört ana renk şarap vardır: beyaz, sarı, kırmızı ve siyah. Galatya'da yapılan Sibelites'e gelince, o her zaman taze şarap tadındadır; Sicilya'nın Halintiyum (Halyntium) şarabı da öyle. Bazılarınca Hepsema, bizimse Sapa diye adlandırdığımız Sirayum'a (Syraeum) değinmek gerekirse, bu doğal değil, insan elinden çıkma tamamen yapay bir şeydir: önce yeni must üçte bir oranında sulandırılır. Daha sonra da yarısı buharlasıncaya kadar kaynatılır ki biz buna defrutum deriz. Ve bütün bunlar, balı taklit eden bir tatlılık yaratabilmek için uydurulmuş icatlardır. Fakat daha önce sözü geçen [Sibelites gibi] şaraplar, yapıldıkları üzüme ve toprağa has tatları taşırlar."

Hristiyanlıkla Birlikte Ankara ve Kalecik Bağları ve Şarapçılığı

Hristiyanlık, Hz. İsa’dan sonra ortaya çıkmış olsa da, Roma İmparatorları bu dini uzun süre tehdit olarak gördü ve Hristiyanlığın güvenli bir limana ulaşması yüzlerce yıl sürdü. Bu süreçte Ankara ve Kalecik’te çok sayıda Hristiyan yaşadı ve hatta dinin önemli figürlerinden biri olan Aziz Theodotus, hayatını feda etti. Aslen Ancyra, yani Ankaralı olan Aziz Theodotus, aynı zamanda bir şarap tüccarıydı. Kendisinin ayrıca Kalecik’teki kilisede bir şarap mahzenine sahip olduğu da söylenmektedir.

Kalecik’teki şarapçılık faaliyetlerinin en önemli tanıklarından biri, Kızılırmak’a 500 metre uzaklıktaki eski bir kilisenin kalıntıları yakınında bulunan pres ağırlıklarıdır. Bu ağırlıklar üzerinde haç kabartmaları ya da üzüm salkımı ve asma betimlemeleri yer alır ve MS 4. veya 5. yüzyıla tarihlenir. Bu bulgular, Kalecik’te Erken Bizans döneminde şarap üretiminin varlığını kanıtlar.

Türk Egemenliği Döneminde Kalecik Şarapçılığı

14. yüzyıldan itibaren bölgede Türkler ve Ermeniler çoğalmaya başladı. Ermeniler de bağcılık ve şarapçılıkta önemli bir rol oynadı. Kalecik’te yaşayan Rumlar ve Ermeniler, bu zanaatla geçimlerini sürdürdü. 16. yüzyıldan itibaren uygulanan içki üretim ve tüketim sınırlamaları, Kalecik’te pek hissedilmedi ve bölgenin bağcılığı gelişmeye devam etti.

15. yüzyılda Ankara ticareti gelişirken, Angora keçisinin yünü de önemli bir ticari ürün haline geldi. Ankara’yı Kalecik ve Çankırı üzerinden Karadeniz’e bağlayan ticaret yolu, Kalecik bağlarına ve şaraplarına da yarar sağladı. 19. yüzyıl başlarına kadar tüccarlar bu yoldan geçerken Kalecik şaraplarını tatmaya devam ettiler.

Cumhuriyet Öncesi ve Döneminde Kalecik Şarapçılığının Gelişimi

Kalecik şarapçılığındaki en önemli kırılma noktaları, Ermenilerin zorunlu göçü ve 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan nüfus mübadelesidir. Bu olaylar, bağcılıkla uğraşan nüfusun önemli bir kısmının bölgeden ayrılmasına neden oldu.

Ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Ziraat Mühendisi Prof. Dr. Arif Akman öncülüğünde bir grup teknisyen, 1927’de Kalecik Karası üzümünü koruma ve geliştirme çalışmalarına başladı. 1933’te Ankara Etlik’te kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü ile Kalecik Karası üzümüne yönelik çalışmalar daha da derinleşti.

1944’te Tekel’in Kalecik’te bir şarap fabrikası kurması, bölgenin bağcılığını ve şarapçılığını yeniden canlandırdı. Bu gelişmeler, Ankara merkezli özel şarap firmalarının ve üniversitelerin dikkatini çekti ve Kalecik şarapçılığının Rönesansı başladı.

2000’li yıllarda Kalecik bağcılığı profesyonelleşme sürecine girdi. Kalecik, tarihte ilk kez özel sektör girişimcileri sayesinde hem nitelik hem de nicelik açısından gelişti. Bu süreçte Kızılırmak havzasının tarihi mirası konumundaki diğer üzüm çeşitleri de şarap üretiminde değerlendirilmiş ve Türkiye’nin diğer bölgelerinde yetiştirilen kaliteli üzümler Kalecik’e uyarlanmıştır.

Murat Yankı’nın katkılarıyla yazılmıştır.